Mayıs 2013’te 2 günlüğüne Brüksel’e gittim. Sabah 7:50 uçağıyla Atatürk Havalimanı’ndan Brüksel’e yolculuk yaklaşık 3:30 saat sürdü. 5 yıl önce de 2 günlüğüne Brüksel’e gelmiştim. O yüzden birçok yeri ve uygulamayı hatırladım. Pasaport kontrolü burada diğer Avrupa ülkelerine göre sıkıntılı. Sorun yaşayan çok kişiyi duydum. Ben de 5 yıl önce geldiğimde 2 dakikaya yakın soru bombardımanına tutmuşlardı. Hatta uçaktan inip havalimanına çıkmadan pasaport ve vizelerimize bakıp sonrasında pasaport kontrolüne gidilmesine izin vermişlerdi. Bu gittiğimde bu uygulama yoktu ama yine insanlara baya soru soruyorlardı. Sıra bana geldiğinde ise iş için mi geldiniz, ne zaman dönüyorsunuz sorusu sordular ve direkt kontrolden geçtim. Daha önce gittiğimde ilk pasaportum ve ilk yurtdışı seyahatim olduğundan biraz daha sıkıntılı bir süreç oldu sanırım. Otel ve dönüş uçağınızla ilgili belgeler ve seyahat sigortanız mutlaka yanınızda olsun, sorabiliyorlar.
Kontrolden geçtikten sonra çıkış tabelalarını takip ederek bavulların alındığı yerden çıktım. Görevliye sorduğumda bir alttan kattan şehir merkezine trenler olduğunu öğrendim. Merdivenlerden bir alt kata gittim. Şehir merkezine gitmek için 15 dakikada bir tren olduğunu okumuştum. Trenler Gare Central denen merkez tren garında duruyor. Bilet gişesinden gidiş-dönüş 15.60 Euro ödeyerek biletimi aldım. Trenlerin hangi perondan geçtiğini de öğrenip ilk trene bindim. Tren saatlerine ulaşmak için tıklayın. Açılan sayfada From kısmına BRUSSELS AIRPORT, To kısmına BRUSSELS (BRUXELLES)-CENTRAL yazarak tarih ve saati değiştirip tren saatlerine ulaşabilirsiniz ama yine de bir görevliye sorup teyid etmenizde fayda var.
Yolculuk yaklaşık 20 dakika sürüyor. Trenleri yeni ve konforlu. Yolculuğun sonunda Gare Central‘den çıkıp otelime doğru yürümeye başladım. Sokakta adres sorduğum herkes İngilizce biliyordu ve yardımsever insanlardı. Bu neden sıkıntı yaşayacağınızı düşünmüyorum. İş için Brüksel’e gittiğimden önceden şehri araştırma fırsatım olmadı ama kolayca önemli yerleri bulabiliyorsunuz.
Eğer şehire arabayla geliyorsanız Grand Place’ın çok yakınında bir otopark var. Biz de ailemle geldiğimizde arabayı buraya parkettik. İki yerden girişi var. Boulevard de l’Impératrice – Keizerinlaan ya da ue Marché aux Herbes 104 adresinden giriş yapabilirsiniz. Le Méridien otelinin hemen yanında.
Otoparkın internet sitesinden ücret bilgisini için öğrenmek için lütfen tıklayın.
Gardan çıkıp sağa doğru yürüyerek ve bir taksi şoförünün yardımıyla otelimi buldum. Gara 5 dakika yürüme mesafesindeki Radisson Blu Royal Hotel Brussels‘de kaldım. Otel, şehrin en büyük meydanı olan Grand Place’a 5 dakika yürüme mesafesindeydi. Otelin lobisi güzeldi ama odaları için aynı yorumu yapamayacağım. Eski, kirli bir koltuk ve rahatsız bir yatak vardı. Bu kadar lüks bir otele yakışmayan bir odaydı.
Otele yerleştikten sonra akşama kadar işlerimi halledip yemek yemek ve gezmek için dışarı çıktım.
Galeries Royales St Hubert pasajından geçerek UNESCO Dünya Mirası olarak kabul edilen Grand Place’a(Flemenkçe : Grote Markt) yürüdüm. Pasajın sağındaki sokaklarda restaurantlar var. Rue des Bouchers da bu sokaklardan biri. Pasajı geçip Grand Place’a ulaştım. Burası dört yanı tarihi binalarla çevrili olan bir meydan. 2 yılda bir Ağustos ayında Çiçek Halısı(Flower Carpet) olarak adlandırılan bir organizasyon düzenleniyor ve meydan çiçeklerle kaplanıyor. Eğer Ağustos ayında gidecekseniz, 3 gün süren bu etkinliği görme şansınız olabilir. Flower Carpet internet sitesinden organizasyonun tarihlerine ulaşmak için tıklayın.
Grand Place’tan Belediye Binası’na bakarken solundaki sokaktan dümdüz araç trafiğine kapalı olan sokaklardan yürüyerek Brüksel’in ünlü simgelerinden Manneken Pis(İşeyen Çocuk) heykeline yürüdüm. Bu heykele yılın belirli günlerinde farklı kıyafetler giydiriyorlar. Tarihlere ulaşmak için tıklayın. Heykeli Brüksel’e gitmişken görebilirsiniz. 1618 yılında yapılmış.
İşeyen Çocuk heykeli çok popüler olduğu için 1987 yıılında İşeyen Kız(Jeanneke Pis) Heykeli konulmuş. İşeyen Kız Heykeli’ne ulaşmak için, Grand Place’ta belediye binasının tam karşısındaki sokak olan Chair et Pain Vlees-En-Brood’tan içeri girip yol bitimine kadar devam edin. Sonra sola ardından sağa(Boucheers Korte Beenhouwers sokağı) dönün. Yol bitiminde tam karşınızda Chez Léon adında meşhur midye restaurantı var. Tekrar sola dönüp ilk sokaktan sağa döndüğünüzde çıkmaz sokağının sonunda sağda İşeyen Kız Heykeli’ni görebilirsiniz.
Yine Belediye Binası’na bakarken solda 2.sokaktan girip sola döndüğünüzde Marché aux Fromages Kaasmarkt sokağı var. Burada Yunan restaurantları var, burada da yemek yenebilir ama yerel lezzetleri tatmak daha güzel bence.
Manneken Pis’ten yukarıya doğru yürüyüp ana caddeden sola dönerek Gare Centrale’nin yanındaki Place de l’Albertine’ye geldim. Buradan yukarıya çıkarak “Jardin du Mont des Arts” adındaki parktan geçerek müzelerin olduğu Kraliyet meydanına çıktım. Bu meydanda yemek müzesi, kraliyet arşivleri, Magritte Müzesi gibi müzeler. Bunları gezmediğim için bir yorum yapamayacağım ama web sitelerinden inceleyebilirsiniz.
Meydanın sağ tarafında müzelerin bulunduğu alan, karşısında Saint Jacques-sur-Coudenberg kilisesi var. Kilisenin fotoğrafını sağa baktığımda uzakta bir bina gördüm. Dış cephesinde restorasyon yapılıyordu. Uzaktan fotoğrafını çektim. Bu bina 19 yüzyılda yapılan en büyük bina olan Brüksel Adliyesi.
Tekrar meydanda sola dönerek kraliyet sarayının olduğu Arnavut kaldırımlı yola çıktım. Hemen sağda kraliyet sarayını görebilirsiniz. Kraliyet sarayının resmi sayfası için tıklayın.
Sarayın karşısında büyük bir park var. Parkın adı Parc de Bruxelles(Warandepark). Burada da birkaç fotoğraf çektikten sonra yemek için Grand Place’ın etrafında restaurant aramaya başladım.
Daha önce Chez Leon adındaki bir restaurantın midyelerinin meşhur olduğunu öğrenmiştim. Grand Place’ta Belediye Binası’nın kapısının tam karşısındaki sokaktan yürüdüğümde Chez Leon’un önüne geldim.
Burada Moules Provençale(tereyağı, domates, sarımsak ve peynirli midye) ve Brugs bira sipariş verdim.
Midye çok lezzetliydi. Biranın da rengi beyaza yakındı, içimi güzeldi. Bruges şehrinin birasıymış. Restaurantta yemek yemenizi tavsiye ederim.
Moules Provençale : 20 Euro
50’lik bira : 7.80 Euro
Restaurantın web sitesi için tıklayın.
Adres : Chez Léon, Rue des Bouchers 18, Bruxelles, Belçika
Sonraki ailemle birlikte ziyaretimde ise tencerede midye(Formule Leon) siparişi verdik. Tencerede pilav olmadan, kerevizle pişirilmiş sulu halde sade midye getiriyorlar. Mayoneze ya da getirdikleri sosa bulayarak yiyorsunuz. Bittiğinde de suyu içiliyor.
Brüksel aslında saat farkının oluşacağı meridyene yakın ama tam sınırda kaldığından İstanbul’la arasında 1 saat fark var. Dolayısıyla yaz aylarında hava 10’a doğru kararıyor. Ben de hava karardıktan sonra bir kez daha Grand Place’ta dolaşıp otele geri döndüm.
2.gün
Sabah kalkıp otelde kahvaltı yaptım. Bavulumu toplayıp otel lobisine bıraktıktan sonra biraz daha dolaşmak için yola çıktım.
Önce otelden aşağıya doğru yürüyüp Theatre Royal de la Monnaie‘ye gittim. Burası opera, dans, konser gibi etkinliklerin yapıldığı tarihi bir bina. Araç trafiğine kapalı ve etrafında mağazalar olan ufak bir meydanda yer alıyor.
Burada biraz vakit harcadıktan sonra şehrin dışında bir alışveriş merkezi olan Wolume’a gitmek için hemen meydandaki De Brouckere metro istasyonuna gittim. Buradaki görevlilerden tek gidişli metro bileti aldım.
Aldığınız bileti turuncu makinaların üst kısmına yerleştirip onaylatmanız gerekiyor. Makina biletim üzerine tarih-saat yazıyor. Bazı metro istasyonlarında turnike yok, o yüzden direkt trene gidebiliyorsunuz ama görevliler biletinizi kontrol edip onaylatılmadığını tespit edince ceza yazıyorlar. Tek seferlik, 5 seferlik, 10 seferlik kullanabileceğiniz biletler var. Ayrıca günlük, iki günlük, üç günlük biletler de alabiliyorsunuz.
Brüksel metrosu 4 hattan oluşuyor. Bunun dışında tramvay hatlarıyla da kesişen istasyonları var. Haritadan rahatlıkla gideceğiniz yeri bulabilirsiniz. Metroda da yönlendirme tabelaları gayet anlaşılır, ilk trenin kaç dakika sonra geleceğine dair bilgilendirme ekranları var. Trenleri de modern. Brüksel metro haritası için tıklayın.
De Brouckere istasyonundan 1 nolu mor renkli hattın Stockel yönüne giden trenine binip yaklaşık 30 dakika süren bir yolculukla Roodebeek metro istasyonunda inip Wolume alışveriş merkezine gittim. İstanbul’dakilere göre çok küçük bir alışveriş merkezi. Fiyatları da Türkiye’yle hemen hemen aynı. O yüzden alışveriş yapmak için pek uygun bir yer sayılmaz. O yüzden gitmenizi tavsiye etmem.
Buradan çıkıp Brüksel’in simgesi olan Atomium’a gitmek için tekrar Roodebeek metro istasyonuna gittim. Biletimi alıp 1 nolu hatla Montgomery istasyonunda indim. Burada tabelaları takip ederek açık sarı renkli 7 nolu Heizel(Heysel) yönüne giden tramvay durağına yürüdüm. Bu durak aktarma istasyonu olduğundan tramvay yer altından gidiyor, bu nedenle metrodan bir farkı yok. Hat değiştirmişsiniz gibi düşünebilirsiniz. Aldığınız metro bileti 1 kez hat değiştirmeye izin veriyor, o yüzden Roodebeek’te aldığınız bilet hat değiştirdiğinizden burada da geçerli. Tramvayla birlikte yaklaşık 40 dakika süren bir yolculukla Atomium’a gittim.
Atomium 1958 yılında Expo fuarı için fuar bitince kaldırılmak üzere yapılmış ama kaldırılmamış. İçerisini de ücret karşılığında gezebiliyorsunuz, bir de içeride restaurant var. Ben gezmedim.
Atomium’un internet sayfası için tıklayın.
Atomium’un fotoğraflarını çektikten sonra tekrar bilet alıp yine Heysel durağından geçen 6 nolu mavi renkli metro hattına binip Beekkant durağında indim, buradan tekrar aktarma yapıp 1 nolu mor renkli Stockel yönüne giden metroya bindim. Aynı yere 5 nolu turuncu renkli Herrmann-Debroux yönüne giden metro da gidiyor. Gare Centrale durağında inip Grand Place etrafında yemek yiyebileceğim bir mekan aramaya başladım. Le Char d’Or Grasmarkt denen Grand Place’ın paralel sokağındaki mekanda sipariş verdim.
Burada Viyana şnitzel ve Stella Artois marka bira sipariş ettim. Bira güzeldi ama yemeği beğenmedim. Türkiye’ye geldikten sonra da restaurantla ilgili olumsuz yorumlar okudum, o yüzden tavsiye etmiyorum.
Restauranttan çıkıp sağa döndüm ve Charles Buls‘un heykelinin olduğu çeşmeye gittim. Charles Buls Brüksel şehrinde valilik yapmış bir politikacı ve onun anısına bu çeşme yapılmış.
Buradan çıkıp bavulumu almaya otele doğru gittim. Otelin yakınındaki Saint Michael ve Saint Gudula Katedrali vardı. 1226-1500 yılları arasında yapılmış bir katedral. Bu katedralin de fotoğrafını çektikten sonra bavulumu otelden alıp trene binmek için Gare Centrale’ye yürüdüm.
Brüksel Havaalanı’na giden trenleri sorup perona gittim. İstasyondan 20 dakikalık yolculukla havaalanına gittim.
Genel olarak Brüksel 2 günde gezilebilecek bir şehir. Yaz aylarında gitmenizi tavsiye ederim. Bir de gördüğünüz yerlere gece de tekrar görün. Gece çok daha güzel.
Yeni eklenecek şehirlerle ilgili anında bilgi sahibi olmak için hemen Facebook ve Twitter hesaplarımı takip etmeye başlayın.
Yazımla ilgili yorumlarınızı bekliyorum.
İyi seyahatler
Emeğinize sağlık güzel bir gezi yazısı olmuş. Gezi yazınızı okuduktan sonra özetleyerek, kendi sitemizde yer verdiğimizi belirtmek isteriz. Yazınızın özetine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
http://gezginlerinnotlari.com/iki-gunluk-bruksel-seyahati
Teşekkür ederim